Bugün bir hatıra bağlamında şiir ve edebiyat konuşacak ve bir şiirimi yayınlayacağım. Bizi tanıyanlar bilir. Engin NOYAN’la bir hukukumuz vardır. NOYAN, muvahhitliğine Allah indinde şahitlik edeceğimiz güzel bir insan Ülke çapında tanınan, on parmağında on marifet entelektüel bir sanatçı ve edebiyatçı. Engin NOYAN’ı eşi Sevda NOYAN hanım efendiyi damat ve gelinlerini Uşak’ta bir çok kez ağırladık ve programlar yaptık. Ben, Zübeyr YILDIRIM, İbrahim AKKAŞ, Soner BAYRAM, Zafer AYDIN ve daha bir çok arkadaşın ve eşlerinin dahil olduğu bir grup olarak Uşak’ta bu tür kültürel faaliyetleri zaman zaman yapardık. Engin NOYAN’ı sanıyorum en son 2011 veya 2012 yılının üniversite mezuniyet törenine de davet etmiş ve üniversitede küçük bir konser verdirmiştik.
İşte bu faaliyetlerden birinde sanıyorum 2009 veya 2010 yıllarında, dost meclislerinde yaptığımız konuşmaları hatırlıyorum. O yıllarda bugünün FETÖ örgütü cemaat adıyla
en parlak yıllarını yaşıyordu. Hemen hepsi muvahhit arkadaşlardan oluşan grubumuzda, farklı fikirleri hazmedemeyecek, müsamaha kültürü gelişmemiş hiçbir arkadaş yoktu ve bu cemaat denilen yapıyı da İslami ve tevhidi açıdan alabildiğine eleştiriyorduk. Grubumuzdaki herkes müttefikti. Ülke bir felakete gidiyordu!
Engin NOYAN’da bu yapıyı en iyi tanıyanlardan biriydi. Zira Samanyolu TV kurulduktan sonraki yıllarda Kapılar ve Köprüler adıyla bir dizi programlar yapmıştı. Tabii Engin NOYAN’ın özgür düşünce yapısını ehlileştiremeyen ve Kur’an’la şereflenmiş tevhidi düşüncelerini törpülemeyen cemaat onu kendi dümen suyuna alamadı. Sonunda yollar ayrıldı!
Engin NOYAN’la son yaptığımız bu sohbetler sırasında bir çok kez FETÖ denen yapının İslami sapkınlıklarının yanında Fethullah GÜLEN hastasının uygulamalarını masaya yatırdık. Milli bir kılıfla nasıl CİA ve MOSSAD’a hizmet edildiği, bütün dünyanın sahipsiz çocuklarına İngilizce eğitim verilerek İngilizlerin kendileri için yapamadığını, adı Müslüman bir cemaata nasıl yaptırıldığını gündem yapmıştık. İki üç Türkçe şarkı sözü öğretilen dünyanın sahipsiz çocuklarının nasıl maymun gibi ortalıkta dolaştırıldığını, icat edilen Türkçe Olimpiyatları şarlatanlığıyla milli ve dini duyguları sömürülen insanlarımızın nasıl soyulduklarını da konuştuk.
Bizim evdeki bir sohbet esnasında söz döndü dolaştı, bunların hangi metotlarla gençleri aileleriyle karşı karşıya getirdiği konusuna! Gerçekten büyük aile dramları yaşanıyor ama bu durum olumlu propagandayla gizleniyordu. Binlerce genç ailelerine rağmen dünyanın en ücra köşelerine gönderiliyor, karın tokluğuna çalıştırılıyordu. Beyni yıkanmış çocuklarına söz geçiremeyen aileler isyandaydı ama Fethullah aile nedir, çocuk nedir bilmezdi! Engin abi bunlardan, bunların merhametsizliğinden örnekler verdi. Edindiği tecrübeleri paylaştı bir ara ara cuşu huruşa geldi. “ Vallahi bunlar PKK’dan kat kat daha tehlikeli” dedi. Ve ekledi “Bir kadının koynunda terlemeyen adamın fetvasına itibar etmem” NOKTA.
“Bir kadının koynunda terlemeyen adamın fetvasına itibar etmem” cümlesi Fethullah ve tarihteki benzerleri için taşı gediğine yerleştiren bir söz ve tanımlamaydı! İşte bu söz ve hatıra bana, romantik sayılacak bu şiiri yazdırdı…
Bu şiirimi ülkemin güzel duygulu vicdanlı çocuklarına ve çocukluğumun geçtiği İstanbul’a ve hassaten Küçükyalı’ya ve Küçükyalılı tüm dostlarıma kardeşlerime ve arkadaşlarıma armağan ediyorum.
Şu salgın günlerinde güzel duygularımızı hatırlatması ve sağlıklı günlere ulaşmamız dileğiyle…
BİR KADININ KOYNUNDA
İstanbul’da yaşadın mı sen,
Küçükyalı’dan adaları,
Seyre daldın mı.
Kınalı adadan evler,
Kıyıya kıyıya vurup,
Üstüne üstüne geldi mi?
Güneşin batışına eşlik ettin mi
Yüreğinle,
Lido derin su plajında,
Yunus balıkları misali,
Dans edip seviştin mi,
Marmara’nın mavi sularıyla.
Ama en önemlisi sen
Bir kadının koynunda terledin mi hiç.
Çarşı Pazar koşturdun mu.
Kapalıçarşı’ya girip
Sokak sokak gezdin mi,
Hangi sokak kaç adım,
Saydın mı.
Çıktın mı herhangi bir kapıdan,
Çarşıyı fethetmiş komutan gibi.
Ama en önemlisi sen
Bir kadının koynunda terledin mi hiç.
İstanbul’da kitapçılara attın mı kendini,
Kitap kitap dolaşırken, sarhoş olup,
Sabahı akşam ettin mi.
Yuttun mu sahafların tozunu,
Asırları taşıyıp bugüne
Aldın mı medeniyetinin rengini
Ve dahi kokusunu,
Hissetin mi tarihini.
Hangisi gerçek, hangisi hayal
Bildin mi?
Ama en önemlisi sen
Bir kadının koynunda terledin mi hiç
Koştururken insanlar için,
İyilik için yarışırken,
Yaşarken ve yaşatırken
Sana yalan söylediler mi?
Attırdılar mı tepenin tasını.
Füsun ablanın
İnsanlar, insancıklar şarkısı,
Hala kulaklarındayken,
Bir tüfeğin namlusuna sarıçiçeği
Özenle ekerken veya çiçeğe
Vazo yaparken uzun namluyu,
Barış ve huzuru umut ettin mi?
Ama en önemlisi sen
Bir kadının koynunda terledin mi hiç.
Aylak aylak gezerken Sultan Ahmet’te,
Ayasofya telaşlarına düşüp,
Süleymaniye’ye karar kıldın mı,
Turşu suyu yangınını
Kanlıca yoğurdu ile söndürdün mü?
Balık ekmek yerken Eminönü’nde
Vefa bozası çekince canın,
Yuh çektin mi oburluğuna.
Can boğazdan gelir diye
Teselli ederken kendini
İçten içe canın
Boğazdan gittiği de
Düştü mü aklına.
Ama en önemlisi sen
Bir kadının koynunda terledin mi hiç.
Hoyrat bir Bostancı akşamında,
Güneşi uğurlarken Batıdan,
Ada vapuru yolcusu
Bir çift yeşil göz isabet etti mi bedenine
Gözler gözlere değdiğinde,
Yürek hizasından iki göz
Yaralandın mı?
Ne güzel kız, acaba,
Derken gönlün,
Olmayacak iş,
Kıpraşma be oğlum
Dedi mi aklın.
Ama en önemlisi sen
Bir kadının koynunda terledin mi hiç.
Bilim yapıyorum zannederken
Kil ü kale mahkûm olmuşsun meğer
Dank etti mi kafana!
Hesapsız kitapsız uzmanlar
Okumaz yazmaz mukallitler
Maymunlaşırken her dem,
Kararttılar mı ufukları
Ülken için hayıflanırken,
Yüreğindeki hafakanlar,
Beynini tırmaladığında,
Yaka paça dalacakken gafillere,
Belki de hainlere,
Her işe burnunu sokma be adam
Bir kere olsun kapat gözlerini
Dedin mi, kendi kendine,
Yapamayacağını bildiğin halde…
Ama en önemlisi sen
Bir kadının koynunda terledin mi hiç.
Farkettin mi?
Doymazlığına ve açgözlülüğüne
Uyandın mı erkenden!
İşte, aşta ve madde de,
Bitatmin nefsine çüş deyip
Çektin mi gemini,
Köküne kadar,
Tanışıp zaaflarınla,
Tiye aldın mı kendini
Kahkahalar eşliğinde dostlarına,
Anlattın mı ahmaklık hallerini,
Barıştın mı insan kere insan özünle
Ama en önemlisi sen
Bir kadının koynunda terledin mi hiç.
Arıza ışığı yandığında
Sanayide aldın mı soluğu,
Gördün mü tulum giymiş ustaları ve
Mahzun bakışlı çocuk çırakları,
Çakıldı mı gözlerin sabi gözlere
Kıyıldı mı yüreğin,
Değdi mi merhametin göğe
Bulut olup yağdın mı,
Ateş olup yandın mı
Ne işim var benim bu dünyada,
Dedin mi sanayi karası bir kahırla.
Ama en önemlisi sen
Bir kadının koynunda terledin mi hiç.
Terlemediysen bir kadınının koynunda
Fetva meclisinde beş para etmiyorsa
Münafık sözlerin,
Zehirli göz yaşların
Kokuşturmuşsa gönlünü,
Şu fani dünyada
Veremediysen mutluluk,
Olamadıysan mutlu,
İlmik ilmik, düğüm düğüm
İşlemediysen kadınını
Kilim misali,
Halı gibi yayamadıysan evine
Yazamadıysan ismini yüreğine
Yazdıramadıysan cismini gönlüne,
Mutemedi olamadıysan kadınının
Sığınılacak kalesi değilse kolların,
Gölgen serinletemiyor,
Nefesin ısıtamıyorsa,
Yuvanın en mutena köşesine
Kuramadıysan HANLAR HANININ tahtını,
Uçamadıysan uçuramadıysan,
Sevemediysen, sevdiremediysen,
Seni seviyorum diye milyon kez
Fısıldamadıysan sevgilinin kulağına,
İki beni, bir ben yapamadıysan
Ne yalan söyleyeyim arkadaş,
Güvenemem ki ben sana,
Sen hiç yaşamamış,
Ve yaşatamamışsın ki âlemde,
Yoksun sevda pazarlarında
Zatın olsa ne yazar!
Terlemediysen bir kadınının koynunda,
Doğrusu, insan olduğun şüpheli,
Etme itiraz, hatta konuşma,
Anlayamazsın,
Ne beni, ne ehlini,
Terlemediysen bir kadınının koynunda!