FETÖ İLE MÜCÂDELE NEDEN İSTENEN SONUÇLARI VERMİYOR.


ali galip baltaoglu Şamil TAYYAR’ın FETÖ borsası iddiası ve arkasından Osman Gazi Üniversitesi’nde FETÖ yetiştirmesi ve ihbarcısı olduğu söylenenbir ruh hastasının katliamı ile bazı şeyler yeniden sorgulanmaya başladı.

Abdurrahman DİLİPAK “Yine Söylüyorum” başlıklı makalesinde bu konuyu işledi.   Kripto Gizli Tanıklar vasıtasıyla yapılan operasyonları anlattı. Bir arkadaşının   “Put yapan – satan adam serbest, puta tapanların evinden put toplamaya çalışıyoruz” benzetmesiyle belediyelerde, yargıda, merkezi hükümet ve taşra teşkilatlarında bir sürü kripto adam hâlâ görevi başında olduğu gerçeğini tekrar söyledi.   Ve burada yapılan hemen bütün hataları anlatarak tehlikeye işaret etti.

DİLİPAK’ın tespitleri önemli. Şöyle diyor: “mesela herkesin bildiği FETÖ’cüler durup dururken neden, niçin, nasıl, kimin tavassutu ile serbest kaldıklarına bakın. ( Ki, benim tespitlerim ki bunlar 1,1.5 yıl önce serbest kaldılar) Suçu yoksa, gerçekten serbest bırakılması gerekiyorsa, sorun yok. Ama birileri serbest bırakılması gerekirken hâlâ içeride tutuluyorsa, birileri içeride olması gerekirken dışarı çıkartılmışsa, birilerine haksız şekilde yurtdışı tedbiri filan uygulanmışsa onları kim, neden, niçin, nasıl yapmış bakalım”

“…Temizlik tabandan değil, tavandan başlamalı. Merkezden, en tepeden. Ötekilerin cür’et ve cesareti de bunlardan kaynaklanıyor. Birileri “Bana kimse dokunamaz, hesap soramaz” havasındalar. Bu Firavun aklı taşıyanlardan hesap sorulmadıkça kimseye rahat yok”

Şu önemli tespiti de yapıyor.

“Bu çevreler, FETÖ’den sonra, FETÖ’ye benzer diğer yapılara karşı operasyon yapılma ihtimaline karşı operasyonların “Cemaatlere sirayet” edebileceği uyarısı ile sureti haktan gözükerek kendilerini korumaya çalışıyorlar. Bu konuda dikkatli bir şekilde acil bir operasyona gerek var. Şunu bilelim bu senaryoda tek bir FETÖ yok ve FETÖ’cü olup da gizlenmeye çalışıp, diğer “muteber” yapılara sızan çok sayıda kişi var.”

Yani diyor ki; FETÖ muteber görünen diğer cemaatlere sızdı. Buralardan operasyon yapıyor. Senaryoda tek bir FETÖ yok bir çok FETÖ var!

DİLİPAK’ın söyledikleri benim 2 yıldır bu köşede birçok vesileyle yazdıklarımın ve söylediklerimin adeta tekrarı!

DİLİPAK’ın aşağıdaki cümleleri bu konunun ulusal düzeyde deşifre olduğunu gösteriyor. Lütfen dikkatle okuyun:

“Ne yapabiliriz? Bu kripto şüphelilerin para hareketlerini izleyin. “Nereden buldun” diye sorun. Mesela herkesin bildiği FETÖ’cüler durup dururken neden, niçin, nasıl, kimin tavassutu ile serbest kaldıklarına bakın. Suçu yoksa, gerçekten sebest bırakılması gerekiyorsa, sorun yok. Ama birileri serbest bırakılması gerekirken hâlâ içeride tutuluyorsa, birileri içeride olması gerekirken dışarı çıkartılmışsa, birilerine haksız şekilde yurtdışı tedbiri filan uygulanmışsa onları kim, neden, niçin, nasıl yapmış bakalım.

Birilerine bugün yurtdışı yasağı getirilip, yarın pasaportu iade edilmişse, araya kim girmiş, niye yasak konulmuş, niye kaldırılmış, kim aracı olmuş, para dönmüş mü bu işte. Hangi şirketlere, belediyelerden, maliyeden, bakanlıklardan müfettişler gelip gidiyor.. Mülki idare ve polisten gelip gidenler, emekli birtakım zatların temasları, birtakım avukat ve hukuk bürolarını takibe almak gerek. “Bizimkiler yapmaz” demeyin! Sizinkiler de yapıyor. Muteber adamlar, kurumlar üzerinden yapılıyor bu işler. Cemaatler üzerinden gidiliyor.

FETÖ’cülerle yargı sürecinin, soruşturma sürecinin pek iyi yönetilmediğini söyleyebilirim..

Bana kalırsa içerideki birçok kişinin çıkabileceğini ve dışarıdaki çok sayıda kişinin görevden ya da dışarıda icrayı faaliyette bulunan birçok kişinin alınıp, içeri tıkılması gerektiğini düşünenlerdenim.

İçeride olması gerekenlerin dışarıda olması, dışarıda olması gerekenlerin içeride olması, toplumda derin bir rahatsızlığa sebep olduğunu söyleyebilirim..”

“…Bu konudaki istismarı önlemek için YARGI ve İSTİHBARAT, Polis teşkilatının yakın ve sıcak takibe alınması gerek. Yoksa işimiz zor.”

Bu noktaya nasıl geldik sorusunun basitçe birçok cevapları var. Diyalektik (Aristo) mantıkla bu cevaplara ulaşmak mümkündü ama devleti yönetenlerin büyük kısmı uzun süre buna yanaşmadı. Çeşitli sebeplerle olayı deşmek istemediler. Şu nedenlerle olabilir:

1) Devleti yönetenlerin bazıları, kendilerinin bir zamanlar  FETÖ’ye ilişmişliğinden endişe etti. İsimleriyle anılması muhtemel FETÖ’cüleri korumaya aldılar. Belki de o FETÖ’cülerin şantajları altında FETÖ’cüleri himayeye yönelik davranışlar içine girdiler.

2) Devlete sızmış buradan ciddi rantlar kazanan birileri çeteleşti ve FETÖ olgusunun etinden sütünden derisinden ve tırnağından büyük rantlar sağladılar. Bizzat FETÖ’cüleri kullanıp özgürlükleri karşılığında büyük paralara kavuştular. Daha da kötüsü ve alçakçası muhtemel ticari ve siyasi   rakiplerini bu FETÖ’cüler vasıtasıyla iftiralarla FETÖ’ye bulaştırıp cezaevlerine attırdılar. Diskalifiye ettiler.

3) Bir kısmı da ABD ve Avrupa’nın FETÖ’ye desteğini görünce korktu ve bunlarla çatışmaktan ısrarla kaçındı ve kaçınıyor!
Ana hatlarıyla sebepler bunlar ayrıntılarda çok şey söylenebilir.
17/25 Aralık’a geldiğimizde FETÖ devleti ele geçirmişti. Kurmay subayların %72’si FETÖ’cüydü. Genel Kurmay ve kuvvet komutanları haricinde herkesin FETÖ’cü olduğu bir ordu düşünün. O durumdaydık. Felaket 1!
84 il istihbarat birimlerinin %74’ü burada görev yapan 7000 personelin 6500’ü FETÖ’cüydü. Felaket 2!

Bu örgütün İş adamları Derneği TUSKON’un Başkanı Rızanur MERAL, 17 Aralık darbe girişiminden hemen sonra yaptığı bir toplantıda “yakın gelecekte kimlerin inlerde yaşadığını, kimlerin saklanacak in arayacağını, kimlerin müsvedde kimlerin asıl olduğunu herkes görecek”  tehdidini alenen dillendirdi. Bu özgüven dolu tehdidinin arkasında devlet benim psikolojisi ve gerçeği yatıyordu.  Kendini devlet olarak gören bu çete üyesinin tek bir eksiği vardı. O da Milletsiz bir devlet olamayacağını bilecek, bilgi ve birikimden yoksun oluşuydu!

Sonuç olarak devlet aciz bir durumdaydı. Cumhurbaşkanımız bunların karşısında tek başınaydı!

İstihbarat birimlerinin başındaki FETÖ’cüler peyderpey bu adamlardan temizlendi. (mi acaba!) Fakat sorun şuydu. Devletin FETÖ’cülerle ilgili bilgisi hemen hemen sıfır düzeyinde idi. Çünkü bu adamlar buraları terk ederken gemileri yakmışlardı. Değil kendileriyle ilgili bilgi bırakmak, devletin başka terör örgütleriyle ilgili bilgilerini de ya tamamen yok etmiş, ya da tahrif etmiş öyle ayrılmışlardı. Maksat devleti aciz bırakıp yıkmaktı!

Devlet gerçekten çok zor durumdaydı. Bu makamlardan FETÖ’cüleri temizlemek isterken, bu stratejik makamları   kâh ehliyetsiz ve lekeli insanlara, kâh kripto FETÖ’cülere teslim ederek adeta bir âma gibi el yordamıyla ilerlemeye çalıştı. Kör ve sağır bir devlet aygıtıyla FETÖ temizliği yapılmaya çalışıldı.

Bunun tabii sonucu FETÖ’cülerle FETÖ mücadelesi yapmaktı! Kripto FETÖ’cülerin yanında ahlaksız, hırsız ve rüşvetçilerle FETÖ soruşturmaları yapmak gibi bir garabete düşüldü. MİT tırları olayına ve 17/25 Aralığa kadar (2012/2013) FETÖ’cü olan bazı polislerin bu tarihten sonra neden menzilci, hakyolcu veya falan tarikat/cemaatçi olduğunu kimse sorgulamadı. Hatta bunlar farklı cemaatlerin ve tarikatların referansıyla  belki de terfi ettirildi. Son olay gösterdi ki 200’ü aşkın kişiyi FETÖ’cü diye ihbar etmiş bir psikopat KATİL’le polis ve savcılar beraber çalışmış birçok ocaklar söndürülmüş. Böyle mi olmalıydı!

Şimdi şöyle bir noktaya geldik. Şehrinde ileri gelen FETÖ’cüleri bilen ve tanıyan halk onların kaldırımlarda pişmiş kelle gibi sırıtarak gezdiğini görünce FETÖ ile mücadeleye itimat etmiyor. Örneğin, adam üniversite imamı diye biliniyor. Her türlü melanet başının altından çıkmış. Ama özgür.! Neden diye soruyorsunuz. İtirafçı olmuş diyorlar. Aynı halk FETÖ okulunda çaycılık çorbacılık yaptı diye bir takım insanların tutuklanıp içeride yatırıldığını görünce ister istemez ne oluyoruz diyor!   Yakın zamana kadar FETÖ’ye destek veren, bu nedenle Cumhurbaşkanımızla ters düşen, kavgaya girişen anlı şanlı siyasetçilerimizin, belediye başkanlarımızın FETÖ’cü damatlar üzerinden yargının farklı uygulamaları FETÖ ile mücadelenin adaletini sorgulattı! Halk bu mücadeleyi yürüttüğünü söyleyen bürokratların ve siyasetçilerin samimiyetinden hep şüphe duydu ve endişelendi.

 

13.000 hakim ve savcının 4500’ünün FETÖ’cü olduğu söyleniyor.  Bugün itibariyle 4560  hakim ve savcı meslekten ihraç edilmiş. Gelinen noktada bu ihraçların sağlığından da emin değilim. Bu kadar çok hata yapan devlet aygıtı bu ihraçlarda ne kadar isabetli davrandı, sorusunu ister istemez soruyorum. FETÖ ile mücadele ediyorum diye FETÖ’cü olması da kuvvetle muhtemel psikopat ihbarcılarla çalışan devlet aygıtlarının her iş ve işlemi yeniden gözden geçirilmeye muhtaçtır.

Ayrıca yargıdaki FETÖ’cü sayısı gerçekten 4500’mü? Bu da önemli bir problematiktir. Bu sayı bütünün içinde % 37.5’e tekabül etmektedir. Kurmay subayların % 72’sini, Polis İstihbaratın %74’ünü ele geçiren(ki daha fazla da olabilir) bir gücün yargının %37’siyle yetineceğine nedense inanmakta güçlük çekiyorum. Bir kurt içimi kemiriyor! Bu oran çok daha fazla olabilir mi? Bugün yargıda yaşadığımız kaosun sebeplerinden biri de bu olmasın?

Ne dersiniz, çok mu şüpheciyim?

 


Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.